Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çoklu zekâ konusunu değerlendirdi. Çoklu zekâ kuramı, 1983 yılında Harvard Üniversitesi'nden Prof. Dr. Howard Gardner tarafından ortaya atılan bir tezdir. Gardner, çocukların zekasının sadece matematiksel zekâ ile sınırlandırılmasının yetersiz olduğunu savunmuştur. Bir çocuğu tanımak için yalnızca matematiksel zekânın ölçülmesi ve klasik testlerle değerlendirilmesinin birçok çocuğa haksızlık yaptığını ifade etmiştir. Örneğin, "Forrest Gump" filminde yetenekli olmasına rağmen zekâ seviyesi yetersiz görülen bir çocuğun olağanüstü başarılar elde etmesi, bu durumu açıklayan bir örnek olarak öne çıkmaktadır.
Gardner, zekânın tek bir yapıdan ibaret olmadığını, çoğul olduğunu ve geliştirilebilir bir yapıya sahip olduğunu savunarak çoklu zekâ kuramını geliştirmiştir. Tarhan, o dönemde Gardner’ın yedi farklı zekâ türünü tanımladığını belirtti. Sözel zekâ ve mantıksal zekâ, genellikle klasik olarak bilinen ve testlerde ölçülebilen iki zekâ türüdür. Diğer zekâ türlerini ölçmek daha zor olabilir fakat bu türlerin belirli özellikleri bulunmaktadır. Örneğin, müziksel zekâya sahip kişiler çocukluk dönemlerinde ritim çıkarabilir, kulak zekâsı olarak bilinen bu yetenekle melodileri ve ritimleri anlayabilirler.
Vurguladığı bir diğer zekâ türü ise görsel zekâdır. Görsel zekâsı yüksek bireyler, harita okuma, tasarım ve zihinsel imgeler oluşturma gibi alanlarda başarılıdır. Ressamlar, mimarlar ve pilotlar bu zekâ türüne sahip kişiler olarak gösterilebilir. Ayrıca bedensel zekâ da önemlidir; bu zekâ türüne sahip kişiler beden duyumlarını iyi algılar ve koordine edebilirler. Koordinasyon, denge ve fiziksel dayanıklılık gibi beceriler bu zekâ türünün belirgin özelliklerindendir.
Prof. Dr. Tarhan, zekanın doğuştan gelen bir kapasite olarak %30-40 oranında belirleyici olduğunu, %60-70 oranında ise eğitimle geliştirilebileceğini ifade etti. Zihinsel yatırım ve çalışmanın, kişileri daha avantajlı kıldığını vurguladı. Ayrıca sosyal zekâ, eğitmenler ve terapistler için önemli bir yer tutar; karşı tarafın duygularını okuma yeteneğine sahip olmayı gerektirir. İçsel zekâ ise kişinin kendini tanıması ve analiz etmesidir. Bu zekâ ile donanmış kişiler, öz disiplinli ve kendini geliştirebilen bireyler olurlar.
Tarhan, varoluşçu zekânın da tanımlanan zekâlar arasında olduğunu belirtti. Bu bireyler, "Ben niçin varım? Ölüm nedir?" gibi varoluşsal soruları sorgularlar. Ayrıca ahlaki zekâ kavramı üzerine de düşüncelerini ifade eden Tarhan, Gardner'ın evrensel bir ahlaki zekâ hakkında kesin bir karara varamadığını kaydetti. Tarhan, pozitif psikoloji kongresinde Gardner’a teknolojinin ilerlemesi ve insanlığın geleceği hakkında bir soru sorduğunu, Gardner’ın maddi refahın artmasına rağmen insani değerlerin azalması konusunda endişe duyduğunu aktardı.
Tarhan, 2010 yılında yayımlanan "Pozitif Psikoloji" kitabında "vicdani zekâ" kavramını tanımladığını ve bu kavramın daha ölçülebilir hale geldiğini vurguladı. Bunun ardından bir ekip tarafından "Vicdani Zekâ Ölçeği" geliştirilmiştir. Duyguların Psikolojisi kitabında ise zekâ türlerinin içeriğini tanımlayan ölçekler paylaştığını belirtti. Bu ölçekler sayesinde ebeveynler ve eğitimciler, çocuklarının hangi zekâ türünün baskın olduğunu kolayca belirleyebilirler.
Prof. Dr. Tarhan, zekâ türlerinin birbiriyle ilişkili olduğunu ve ideal olanın tüm zekâ türlerini dengeli bir şekilde kullanabilmek olduğunu ifade etti. Gerçek liderlerin farklı zekâ türlerini dengeli bir şekilde kullanabilen kişiler olduğunu belirten Tarhan, bireylerin tüm zekâ türleriyle ilgili becerilerini geliştirmesinin önemine vurgu yaptı. Mantıksal zekâsı yüksek olan birinin duygusal zekâsının düşük olabileceği örneklerini paylaşarak, bu dengenin hayati önem taşıdığını ifade etti. Örneğin, Einstein’ın yüksek mantıksal zekâsı olmasına rağmen, duygusal zekâsının düşük olduğuna dikkat çekti.
Sonuç olarak, zekâ türlerinin dengeli bir şekilde gelişiminin, bireylerin hayatta daha başarılı olmalarını sağladığına inanmaktadır. Eğitimciler, bu dengeyi sağlamak adına yönlendirme yapmalıdır. Müziksel zekâsı yüksek bir çocuğun sınıfta ders çalışırken müzik dinlemesi, öğrenme sürecini kolaylaştırabilir. Böylelikle her bireyin, zekâ alanındaki çeşitliliği kavrayarak tüm zekâ türlerini geliştirmesi önem arz etmektedir.